Gönüllü Eğitim

1 Mart 2007, Perşembe
PSİKOLOG Doç. Dr. Ceylan DAŞ İLE “RİSK ALTINDAKİ ÇOCUKLAR” ÜZERİNE RÖPORTAJ

Çocukların sokağa itilmesinde ailenin rolü nedir?
Benim bu konuda üzerinde durmak istediğim iki temel başlık var: Bunlardan birincisi çocuklara aşırı derecede sözel veya duygusal baskı ve şiddet uygulamak. İkinci temel başlığımız ise ihmal. Baskı uygulamamak, çocuk ne yapıyor hiç ilgilenmemek, yaptıklarının farkında bile olmamak. Bu iki temel alt başlığın tabi ki yine alt başlıkları da var. Mesela şiddet dediğim zaman ilk aklımıza gelen fiziksel şiddet, dayak atmak.

Ama bunun dışında da şiddet tarzları var ve bunların içinde en kötülerinden biri, araştırmalar bunu gösteriyor, sözle şiddet. Dayakta iyi veya kötü insan kendini savunabilir ya da o acı bir şekilde zamanla geçebilir ve unutulabilir; ama dil acısı unutulmadığı gibi geçmiyor da. Ve bu bizim özellikle terapilerde sık sık karşılaştığımız bir durum. Aradan yıllar geçmesine rağmen insanlar küçüklüklerinde duydukları dil acılarını unutamıyorlar. O yüzden anne babaların ve her şeyden önce öğretmenlerin kullandıkları dile ve üsluplarına dikkat etmeleri gerekiyor. Bazen duyuyorum insanlar şöyle diyor; ben aslında çocuğumu hiç dövmedim; ama bir bakıyorsunuz dille yaptığı yara dövmekten bin beter. Bunları göz önüne alarak ailenin rolü derken şunu vurgulamak istiyorum: ilk önce aile çocuğuyla konuşmasını, ona hitap etmesini, hatasını söylemesini, onu ikna etmesini bilecek. Kızmış ise bu kızgınlığının sebebini çocuğa ifade edebilmesi gerekmektedir. Çocuğun kişilik ve fiziksel özelliklerine saldırılmaması gerekmektedir. Yeni gelişmeler, çocuklar ile ilgili bazı yayınlar, aileleri yanıltmakta. Çocuklarınıza çok baskı yapmayın. Her şeyine karışmayın gibi yayınlar çıktıkça, bu defa da obur uca gidiş başladı. Aileler aman çocuğun canını sıkmayalım, aman üzerine gitmeyelim, aman ters teper, aman şudur budur bahanelerden dolayı kuralsızlık çocuklara hakim olmaktadır. Çocuklar da anne babasının tepesine çıkmaktadır. Yani bir uçtan diğer uca gidiş oldu. Farklı nedenlerden dolayı da ihmal oluyor.

Anne babalar şu nedenlerin arkasına sığınabiliyor. ?Biz çalışıyoruz. Eve nasıl bakalım, çocuğun ne yapıp ne ettiğini nasıl takip edelim.” Çalişan anne-baba olmak çocuğun ne yaptığına ne ettiğine bakmamak şeklinde yorumlanmamalıdır. Şunu sıkça duyuyoruz: “Yorgun argın geliyorum, yemeği ancak yapıyorum, sonra da kendimden geçiyorum.” Şu çok iyi bilinmelidir ki, bakılamayacaksa veya bakılmayacaksa o çocuk neden dünyaya getirildi.

Orta yolu nasıl bulabiliriz?
Burada dikkat edeceğimiz en önemli konu şu: Çocuğun genel davranışında herhangi bir değişiklik olup olmadığını anne baba sürekli gözlemlemelidir. Çocuğun istekleri nedir? Nelere ilgi duyar? Nelere üzülür. Mesela çoğu anne baba çocuğun nelere üzüldüğünü bilmiyor, çok acı bir durum. Diyorlar ki, özellikle okul çağı çocukları için, ” Dersine çalıştı, dersine çalışmadı.” Sanki bütün konu dersmiş gibi.

Halbuki o sırada çocuğun okulda üzülmüş olduğu şeyler olabilir, baş edemediği şeyler olabilir. İçine attığı şeyler olabilir; ama ders çalıştın, çalışmadın kavgasından bunlar hiçbir şekilde göz önüne getirilmiyor. Orta yol dediğimiz tabi ki her ailenin kuralı olacak; ama bu kuralların nedeni nedir ne işe yarar çocuğa açıklanmalıdır. Ve çocuğun bu kuralları anlaması sağlanmalıdır. Sade kural koymak yerine kuralın niçin konduğu sebepleriyle çocuğa anlatılmalıdır. Çocuk kuralları anlarsa uyum sağlıyor o yüzden çocuğa orta yol dediğimiz bu yol uygulanmalıdır. Çocuğu önce gözleyeceğiz, sonra çocuktan ne istediğimizi ne beklediğimizi ona anlatacağız. Son olarak şunu da belirtmeliyim ki, bir şeyler yolunda gitmediğinde çocuğun karşısına geçip ona ceza veriliyor. Bunun yerine sebepler, ortak olarak aranmalı, çözümler üretilmelidir. Çocuğa sen tembelsin deyip atmak ucuz yoldan sonuca gitmeye benzer ki çok defa bu yol insanı yolda koyar. Önce kendimize çocuk neden çalışmadı, çalıştıysa neden başarılı olamadı gibi sorulan sorarak kendimize bir orta yol bulmalıyız.

Özellikle günümüzde uyuşturucu kullanımının çok küçük yaşlara kadar düştüğü, çocukların şiddete olan eğilimlerinin arttığı belirtilmekte. Çocuk suçlarını arttıran nedenler neler olabilir?
Bence birinci neden duygusal boşluklar; çünkü çocuk yaptığı şeylerde bir takdir göremiyorsa, sevilmiyorsa, yaşamında bir anlam bulamıyorsa giderek hissizleşmeye başlıyor. Bu çok acıklı bir durum. Çünkü duygusal hissizleşmek demek bir şeye üzülmemek, bir şeye kızmamak, bir şeye sevinmemek demek. İnsanın doğası duygular üzerinedir bunlar yok olduğu zaman insan hissizleşir. İnsan doğduğunda bile üzülmeyi, gülmeyi ve kızmayı bilir; insan bu üç temel duygu üzerine doğar. Daha sonra bunlar detaylanır, çeşitlenir. Hissizleşme olduğu zaman insanlar bu hissetme algından yoksun bırakıldığından normal olarak yapılan şeyler onlarda bir his uyandırmaz. Zamanla daha şiddetli şeyler yapmak ihtiyacı hisseder. Bu nasıl olur? Ya suç işleyecek ya da bir takım maddeler kullanacak ya da toplumun onay vermediği uç davranışlara gidişler olacak. Hani bazen duyuyorsunuzdur jiletlemeler… O bir şeyler hissetme arzusu. O kadar hissizleşiyor ki, insanlar çok tuhaf şeyler yapma ihtiyacı duyuyor. Bu etkenlerden sadece birisi. Tabi ki tek sebep değil. Kuskusuz insanın içinde bulunduğu çevre, arkadaşlar, ne işle uğraştığı da çok önemli. Bazı çocuklar sıkıntılarını ifade edemiyorlar. Kendilerini ifade etmek ve büyüklerin dikkatlerini çekmek için bu tur davranışlarda bulunuyorlar. Özellikle evde ihmal edilen çocuklar kendilerini bir şekilde ifade edemedikleri için, evde olup olmadıkları bile çoğu zaman tam anlamıyla fark edilmediği için, bir sorunlan olduğunu fark ettirmeleri gerekiyor. Ufak tefek şeylerle de fark edilmediğinde daha büyük şeyler yapması gerektiği düşünüyor. Kendisinin bu şekilde kabul göreceğini düşünüyor. Bunun dışında tabii çok örselenmiş, çok yıpranmış, çocuklar da var. Bazen gerekli gereksiz, en basit şeyden dayak yiyen çocuklar var; niçin dayak yediğini anlamayan çocuklar var. Bazı olaylar vardır, şöyle yaptım, böyle yaptım, dayak yedim, deriz. Baba canı sıkkın işten geliyor, çocuğu görüyor, çat! bir tane indiriyor, bunlardan daha da vahim olan şeyler var. Baba kim bilir nasıl büyüdü; çünkü insan nasıl büyümüşse çocuğunu da o şekilde büyütüyor. Genellikle huzurlu, mutlu ailelerin gocuklan mutlaka geleceğin mutlu anne babalan oluyorlar.

O zaman tedaviye çocuktan önce aileden mi başlamak gerekiyor?
Kesinlikle, şunu çok rahat söyleyebilirim: Çocukta sorun varsa mutlaka anne-babada ve onların psikolojik yapılarında da bir sorun vardır. Yani o sorun bir şekilde çocuğa yansıyor. Ya da aile o bilgiye sahip değil. Çocuğun sıkıntılarıyla baş etmesinde ya da ona yol göstermede aileden başlamak gerekiyor.

İnsanlar evlenmeden önce bir aile eğitimi almıyor. Sizce bu boşluğu ne ya da neler dolduruyor?
Bu konuda artık yavaş yavaş güzel programlar yayınlanmaya başlandı. Ya da kitaplarımız var. Meraklısı alıp okuyor, danışıyor, soruyor. Bu konuda en tehlikelisi iyi bir şey yapmadığının farkında olmayan anne babalar. Farkında olsalar bir yol deneyebilirler belki. Anne babaların çocukları hakkındaki kotü tavırları çok üzücü. Şu olur, her anne baba çocuğuna zaman zaman kızar. Ama çocuğuna nefretle bakan insanlar gördüm, bu çok acıklı. Zaten bu insanların çocukları da bir şekilde ya suça ya herhangi bir uca ya da hapa gidiyor. Bunun bir nedeni de şu. Bu çocuklar yalnız çocuklar oldukları için aile desteği göremediklerinden dolayı kendileri destek grubu kuruyorlar. Bu destek grubu kim? Arkadaşlar, yani birlikte suç işleyenler, birbirine kenetlenir. Çünkü kendilerini korumak için, azınlık oldukları için. Ya birlikte hap içerler ya da… Çok kötü bir destek; ama çocuk oraya gittiğinde orada sövülüp dövülmüyor, çocuğa ilgisiz kalınmıyor. Bir arkadaşlık çemberi var. Aile yerine bir çember var, bu nedenle bu çember sürüyor.

Gerek ailesi tarafından gerekse çevresi tarafından istismar edilen veya şiddete maruz kalan öğrenciler var. Bu öğrencileri öğretmenler nasıl keşfedebilir? İstismar edilen veya şiddete maruz kalan çocuklar okullarda ne gibi davranışlar sergiler?
Genellikle iki tavırdan bahsetmek istiyorum. Birincisi içine kapanık olmak, konuşmamak, teması kesmek. Çocuklar genellikle maruz kaldıkları durumdan dolayı derin bir utanç yaşarlar. Bu utancın belirtisi nedir? Yer yarılsa da içine girsem. Ne demektir bu? Yok olsam. Yok olmanın psikolojik olarak ortaya çıkış biçimi ise göz temasını kesmek, kimseye bakmamak gibi bedensel belirtiler, kimseye bir şey anlatamamak. Burada çocuk utanç spirali içinde kalıyor, bir olayı yaşamış olmak çok utanıyor, iki bunu anlatmaktan utanıyor, uç ailesini ortaya koymuş olmaktan utanıyor. Öyle bir utanç spirali ki, çocuğun bu durumdan çıkması çok zor. Onun için kapanıyor. Bu durum en çok fiziksel görünüşten kolay anlaşılır. Çünkü çocuk adeta küçülüyor. Bu çocuklara bir şey sorulduğunda onu algılayıp yerine getirmesi için çevreye açık olması gerekiyor. Bu çocuklar o kadar kapalı ki algılamaları yavaşlıyor, bu durum öğretmenlerin en rahat fark edebilecekleri belirtilerden birisi. Çocuk baştan beri böyle olabilir. O zaman mutlaka şüphelenmeli ve araştırılması gerekir. İkincisi çocuk böyle olmuyor; ama okul yaşından daha büyük yaşlarda başına böyle bir şey geliyor ve o zaman tam bir değişme oluyor ve bu değişim kapanma şekline dönüyorsa o zaman mutlaka dikkate alınması gerekir. Genellikle anne babalardan duyarız, işte bizim çocuk çok içine kapanıktır nedendir bilmiyoruz. Bilmelerine imkan yok çünkü hiçbir bebek içine kapanık doğmaz. Siz herhangi bir bebek gördünüz mü içine kapanık, ağlamıyor. Çocuklar doğuştan ihtiyaçlarını ağlayarak, bağırarak bir şekilde belli ederler. Çok ilginç araştırmalar var; mesela kuçuk bebekken şiddete maruz kalmış çocuklarda, ben yine ihmal diyeceğim, anne babaların olmadığı veya çocuğun çok uzun zamanlar yalnız kaldığı durumlarda üç aylık bebeklerin bile seslerinin düştüğü yani normal bebek sesinden daha düşük frekanslı ses çıkarmaya başladıkları, ağlamayı çok kısa sürede kestikleri; hatta bir süre daha devam ederse sesini kesip ses çıkarmayan bebekler haline geldikleri araştırmalarla saptanmıştır.

İkinci tarz davranış da çocukların çok saldırgan olmaları. Çocuğun diğer uca gitmesi. Çocuk bir şiddete maruz kaldığı zaman tabi ki çok utanıyor, kendini çok kötü hissediyor. Ne yapacak insanoğlu, bütün canlılar gibi, kendini koruma güdüsüyle hayatta kalmak üzerine programlanmış olarak dünyaya geliyor. O zamanda ne yapıyor? Hayatta kalmak için saldırmak lazım diyor. Ve başlıyor dışarı saldırmaya. Genellikle bu çocuklarda saldırganlığın sonucunda çocuklar suça eğimli hale geliyor, içine kapanık olanlar ise maddeye yöneliyorlar. Ama sonuçta ikisi de aynı noktadan yola çıkıyorlar.

Öğretmenler istismar edilen veya şiddete maruz kalan bu çocuklara karşı nasıl bir davranış sergilemeli?
Öğretmen, içine kapanık, agresif, çok dışa dönük, gereksiz tepkiler veren yada çok sık ağlayan çocukları görürse öncelikle nasıl davranış sergileyeceğini bilmelidir. Sıkça ağlayan çocuklar olmadık yerde hiç alakası yokken bir ağlar bir ağlar çocuğu yatıştıramazsınız. Anlayamazsınız. Nedir bunun derdi, ne var bu kadar ağlayacak? Aslında çocuk o olaya ağlamıyordur. Çocuk önceden yaşamış olduğuna, başka yerlerde yaşamış olduklarına, ağlıyordur. Ama çok orantısız bir şekilde başka bir yerde ağlama ortaya çıkmıştır.

Şimdi her üç durumda da öğretmenlerin çocuğa direk soru sorması uygun değildir. Sizin evde dayak ve şiddet var mı? Sen ihmal ediliyor musun? gibi. İhmali anlamak daha da zor; çünkü çocuk diğer aileleri görmediği için ihmal edildiğini normalde anlayamaz. Ama bir terslik olduğunda kendine değer verilmediğinin farkındadır, genellikle bunu şöyle ifade ederler: bıktık senden isteklerin tükenmiyor gibi. Anne babalarda bunu şöyle söylüyorlar. “Ama çok şey istiyorsun veya bıktık artık senin sorun çıkartmandan” Bunlara şöyle diyorum: “Durun Allah aşkına sonuçta o bir çocuk elbette ki isteyecek bir şeyler.” Bunu da kimden isteyecek anne babasından isteyecek komşudan isteyecek hali yok. ikincisi tabi? ki sorunlarla karşılaşılacak ve üstesinden gelinmeye çalışılacaktır. Her zaman söylüyorum anne baba olmak nedir? Anne baba olmak çocuğun kötü gününde yanında olabilmektir. Yoksa iyi günde herkes onun yanında. Başarılı olursa, okulda öğretmeni de arkadaşları da yanında. Maksat hasta olduğunda, farklı olduğunda, sorunlu olduğunda yanında olabilmektir. Çocuk ihmal edildiğini anlamayabiliyor. Özellikle ilkokul çocuklarından bahsediyorum. Büyüdükçe daha iyi görebiliyorlar. Öncelikle direk sorular sorulmayacak. Hiçbir çocuk ailesini ortalara, başkasının diline düşürmek istemez. Ne kadar kötü hissetse de, sonuçta anne babasıdır. Onları bir şekilde korur. Onun yerine belki daha dolaylı yollardan gidilmesi gerekir, nedir bu dolaylı yollar: Mesela diyelim ki, bir kompozisyon yazdırılacaksa, burada bir hikaye yazın, bu hikayede bir çocuk olsun ve evinde çok mutlu olmasın denebilir. Çocuk bu yazısında aslında kendini anlatacaktır. Gelelim utanan kişiye. Buna soracağımız her soru onu iki kat utandıracağı için iyice kapanabilir. Önce utandırmamaya çok özen göstermeliyiz. Ayrıca çocuklarla görüşülecekse tek tek görüşülmelidir. Asla sınıf içinde diğer arkadaşlarının yanında görüşülmemelidir. Yalnız görüşülecek, çoğu çocuklar ilk görüşmelerde hiçbir şey söylemez. Çünkü bilgilenmek ister.

Düşünün kendi anne babasına güvenemiyor çocuk. Bir öğretmene, bir başkasına güvenmek için çok daha uzun sürelere ihtiyacı vardır. Çünkü güven duygusu ailede kazanılır. O yüzden de başlarda havadan sudan konuşmak, daha hafif konulardan konuşmak çocuğun hazır olduğu hallerde de detaya inmek gerekebilir.

Özellikle öğretmenlerin sorun yaşadığı galiba içine kapanık çocuklar değil. Daha çok agresif çocuklarda sorun yaşanıyor. Orada da öğretmen şunu aklında tutabilirse başarılı olur. Bu çocuğun böyle yapmasının bir nedeni vardır. Değilse öğretmene inat olsun diye yapmıyor ya da kötü bir çocuk olduğu için yapmıyor. Öğretmen bu çocuğun demek ki bir sıkıntısı var diye aklında tutarsa o zaman belki çocukla daha rahat iletişim kurabilir. Bu iletişimde bence yapılan en önemli hatalardan biri çocuğa “Niye böyle yapıyorsun?” sorusu sorularak başlanmasıdır. Bu işi çözmüyor, çünkü çocuk anlamıyor. O zaman bu çocukla oturup asıl sorunlarının ne olduğunu, bunlarla neyi amaçladığını, böyle yaparak ne kazanacağı konusunda konuşulursa daha başarılı olunur. En kötü şey agresif olan çocuğa şiddet göstermektir. Bu şekilde çocuk ikinci bir model daha görüyor. Ne yapıyor. Gördüğü modeli başkalarının üzerinde uyguluyor. Çocukların burada sorun çözen bir model görmesi gerekiyor. Zor durumda panik olmadan sinirlenmeden, sakin; ama çözücü ve de sınırlı olabilmelidir.

Anne ve babaların çocukların risklerden korumak için neler yapmalılar?
Birincisi gerçekten çocuğa eşlik etmesi gerekir, Sadece çocuğu doğurup okula göndermek, kitap defter almak değil. Bu çocuğun hayatına eşlik etmeleri gerekiyor. Hayatında ne oluyor, ne bitiyor.

Mesela şu çok önemlidir. Çocuk televizyonda ne izliyor. Bazı terapilerde soruyorum:
Ne yapar çocuğunuz?
– Televizyon izler,
– Peki ne seyreder?
– Ne varsa onu izler.

Öyle şey olamaz, çocuğun izlediği program ihtiyacına göredir. Bazı dizilerde de çok görüyoruz bunu. Daha çok silahlı ve mafya içerikli bir takım diziler. Çocuk bunlara çok meraklıysa bizim şunu anlamamız gerekiyor. Bu çocuğun bir güce ihtiyacı var. Kimin güce ihtiyacı olur? Kendini güçsüz hissedenlerin. Bu ne demektir? Çocuğun kendini güçsüz hissettiği noktalar var. Bu noktalarda anne baba olarak ne yapabiliriz. Çocuk nerelerde kendini güçsüz hissediyor bunu bulacağız. Yoksa televizyonda bilmem neyi seyret ya da seyretme dememizin bir anlamı yoktur. Televizyon olacaktır, nitekim kontrol edilemiyor. Sinemalar mesela. Biz bunları sorunları tespitinde ipucu olarak kullanıyoruz.

Çocuğunuz hangi programı seyrediyorsa oturun sizde onunla izleyin, kumandayı elinden almayın. Ben bunu istiyorum demeyin. Hatta küçük çocuklarla bile izleyin bakalım ne yapıyor. İzlerken ne diyor? Hiç konuşmuyorsa, bazı çocuklar konuşmuyor, gözüne bakın üzgün mü, kızgın mı, umursamaz mı, ipucu toplamamız lazım. Çocuklar her şeyi anlatamazlar. Anlamazlar da. Özellikle 13-14 yaşlarından itibaren ergenlik dönemiyle birlikte çocuklarda anlatmama dönemi zaten başlar. Yani kendilerine özel bir dünya kurmak isterler. Dertlerini annelerine babalarına özellikle söylememeye çalışırlar. Anne babalar da çok soru sorarlar. Artık duyuyorsunuzdur. Konuşmayan çocukları da izlediği programlardan anlayabiliyorsunuz. Anne babalar panik oluyor. Yine 13-14 yaşlardan itibaren çocuklar yalan söyleme gibi, olmamış bir şeyi olmuş gibi anlatabiliyorlar. Veya üç olmuşsa bunu 15 olmuş gibi anlatabiliyorlar. Anne babalar panik olabiliyor, benim çocuğum yalancı mı diye. O biraz da o yaşa özel, neden? Çünkü insan bir şeyi çok abartır, dikkat çekmek ister. Demek ki; çocukla yeterli bir ilgilenme yok, muhteşem bir şey anlatıp ilgiyi kendine çekebilsin. Bu durumda bizim öğretmen olarak, anne baba olarak bu çocuğa daha fazla ilgi göstererek, zaman ayırarak onun böyle tuhaf şeyler yaparak ilgi çekmesine gerek olmadığını ona anlatabilmek gerekiyor.

Bir de çocukların farklılıklarını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Aynı ortamda aynı şeylere maruz kalan çocuklar bile farklı davranışlar sergileyebiliyor. İki tane çocuğunuz vardır, siz ikisine de aynı davranıyorsunuzdur; fakat birisi sizi başka anlar, diğeri başka. Bunların cinsiyetleri aynı da olsa farklı da olsa fark etmez. Çünkü her çocuğun kendine ait özellikleri vardır. Bir de sizin ve çevrenin onunla temas kurma biçimi de önemlidir. Onun için her çocuğa aynı program yok; her çocuğa kendine özel program vardır.

Röportaj:
Aziz KAYA
Murat ALTINDAĞ

Mart 2007 sayı:7 sayfa:8